TÜRKİYE SERMAYE SINIFI NE ZAMAN BURJUVA OLACAK?
Prof. Dr. Erol KÖKTÜRK
Kentleşmenin tarihi kökleri neolitik devrime, sonrası uygarlıklara, Mezopotamya’ya, Mısır’a, Antik Yunan’a dayansa da, bugünkü anlamda kentleşme, sanayi devriminin türevi olarak nitelenir. Feodalite sonrası yeni toplum biçiminin önemli aktörleri olan burjuvazi ile kentleşme arasında bu nedenle bir ilişki ortaya çıkar. Sanayi devrimi sonrası kurulan kentlerde, bir bölümü önceki uygarlıkların kalıtı olan kentsel ve kültürel varlıklar, genellikle korunmuştur. Yeni kentleşme, eski kentleri içeriden kemiren bir süreç olarak değil, onlarla yan yana olmaya çalışan mekanlar olarak gelişmiştir.
Bugün Londra, Paris, Roma, Floransa, Barselona, Münih, Brugges, Bologna vb kentler turizm patlaması yaşıyorsa, yeni kent dokularıyla değil, eski kent dokularıyla cazibe merkezleri olmaktadırlar. Bu nedenle bu ülkelerin kentlerinde, yalnızca solcular, sosyalistler, sosyal demokratlar, çevreciler, kent ve sanat tarihçileri değil, burjuva sınıfı da eski dokuyu yok sayacak, kenti kimliksizleştirecek yatırımlara girişilmemesini savunur; niyetlenenlere de izin verilmemesi için uğraşır. Ayrıksın durumlar kuşkusuz söz konusu olabilir.
Ama sanırım bizim ülkemizdeki burjuvazinin kentsel ve kültürel varlıklara, doğal varlıklara karşı duyarsızlığı gelişmiş ülkelerdekinin çok üzerindedir. Ne mi demek istiyorum? Elimizde İstanbul gibi bir değer var… Bugünkü durumuna bakın. Kentin bugünkü durumu, yalnızca belediyelerin, hükümetlerin üzerine yıkılacak bir sorumsuzluk mudur? Bu yönetim birimlerinin daha beter düşünceleri de olabilir. Sorun, düşüncelerin yaşama geçirilebiliyor; karşısında ise gerçek burjuva tavırlar takınılamıyor olmasındadır.
Acaba, Alman burjuvazisi Münih’te Marien Meydanı’na, Englischer Garten’a; İngiliz burjuvazisi Victoria Parka, Trafalgar Meydanı’na; İtalyan burjuvazisi Roma’daki Pietro, Floransa’daki Signoria meydanına abuk-sabuk yatırımlar, AVM, rezidans vs yapmayı aklının ucundan geçirebilir mi? Ya da Amerikan sermaye sınıfı Central Park’a benzin istasyonu yapmayı düşünür mü? Kenti betonlaştıracak, eski kenti gölgede bırakacak, kentin kimliğiyle örtüşmeyen bir yapıyı, dilediği yere yapmayı isteyebilir mi? Bu yönde bir plan değişikliğini gerçekleştirebilir mi? Plan değişikliği yalnızca meclis üyelerinin parmak çoğunluğuna bağlı olabilir mi? Çünkü AB ülkelerinin şehircilikten ve mekansal gelişmeden sorumlu bakanlarının 2007 yılında altına imza attıkları Leipzig Şartı’nda tanımlanan “Avrupa Kenti”nin en temel oluşum nedeni, yurttaş katılımıdır, meclis çoğunluğu değil.
Ülkemizin bütün kentleri önemlidir. Anadolu topraklarında her kentimizde geçmiş uygarlıkların izlerine rastlamak olanaklıdır. Ama ben yine de İstanbul üzerinde odaklanacağım, gayrimenkule dayalı bir ekonominin somutlandığı alan olduğu için. Bu büyüme sürecinde sanki İstanbul Türkiye’nin yükünü taşımaya koşullanırken, mekanlarının kullanımındaki süreç, artık kentsel vahşet ve katliam noktasında gelmiştir. Herkes biliyor… Hepimiz buradayız. Görüyoruz ve yaşıyoruz. 16:9, Zorlu, Hüseyin Avni Paşa korusu üzerinde oynanan oyunlar, Validebağ, Gezi… En son olarak da kuzey ormanlarını paramparça eden 3. Boğaz köprüsü çevre yolları… Bu tür doğa ve imar vahşetlerinin tek sorumlusu var olan erk olabilir mi?
Kentleşmenin yaratıcısı sanayileşmenin başat sınıfı olan burjuvazi nerede sahi? Onların örgütlerinin İstanbul’un yağması karşısındaki duruşları ne? Yoksa bizim sanayicilerimiz halen feodal değerlerle mi sanayicilik yapıyor? Kuşkusuz burjuva sınıfının tüm niteliklerini taşıyan sanayicilerimiz var. Ama bugün sahnede başrol oynayanları ben burjuva olarak göremiyorum. Onlara “Boğaza beton dökün,” deseler, dökecekler çünkü…
Sermaye sınıfının dininin imanının para olduğunu biliyorum. Azıcık Marksizm öğrenmiş biri olarak, kapitalizmin temelinin emek sömürüsüne dayandığını; ama günümüzde bunun kent sömürüsüyle boyutlandığını da görüyoruz. Ama ben yine de burjuva sınıfına diyorum ki, bu kentler için, kıyılar için siz de sorumluluk duysanız… Bir kere de, “Bu alanı kent adına korumak gerek. Buraya yatırım yapılmaz,” deseniz… Yeri geldiğinde bir kısmınızın belirttiği, “kentli olmayı” önce siz becerseniz… Örnek olsanız, model olsanız… Bu ülkenin aydınları, çağdaş insanları, sorumlu insanları, solcuları, sosyal demokratları, sosyalistleri, öğrencileri, gençleri, Havva Ana, Rabia Ana kentlerine, doğalarına, yaylalarına, derelerine sahip çıkarken, polisle ve jandarmayla karşı karşıya gelirken, bu yolda canlarını yitirirken, sakat kalırken, sizlerin temsilcilerinden de destek iletileri gelse… Siz de tavrınızı koysanız… O zaman burjuvazi olacaksınız… O zaman ancak, feodalizmi arkanızda bırakacaksınız…