Sistematik Duyarsızlaştırma
SİSTEMATİK DUYARSIZLAŞTIRMA
"Televizyon yöneticileri insanları öyle bir duruma
getirdi ki; insanlar, savaşları televizyonlarda canlı canlı seyrediyor.
Kimsenin kılı kıpırdamıyor. Önceleri tüyler ürperten görüntüler daha sonra yalnızca
can sıkan görüntülere dönüşür,"
diyen
bir kişinin düşünceleri aşağıdaki kavramlardan hangisiyle ilgilidir?
A)
Genel uyarılmışlık durumuB)
İçgüdü
C)
Alışma
D)
Sistematik duyarsızlaştırma
E)
Duyarlılaşma
*****
Ülkemiz insanları ve toplumu olarak sistematik
duyarsızlaştırma tekniği mağduruyuz. Örnekler mi?
Fransa Cumhurbaşkanı François HOLLANDE kendisini
eleştiren çiftçiye "ananı al da git,"
diye çıkışsaydı…
Barak OBAMA, muhalif yaklaşımı ile tanınan Noam
Chomsky için, "Beni beğenmiyorsa
çıksın gitsin vatandaşlıktan," deseydi…
Danimarka Başbakanı Helle THORNING-SCHMIDT, oğlunun
aldığı bir kaç milyonluk dolarlık yat için, "altı üstü bir gemicik," ifadesini kullansaydı...
İtalya Dışişleri Bakanı Giulio TERZI’nin,
"Almanya ile asla böyle bir anlaşma
imzalamadık," açıklamasından 2 gün sonra bakanlık anlaşmanın gerçekte
var olduğunu açıklasaydı…
O
ülkelerde hiçbir şey, ama hiçbir şey olmamış gibi sürer miydi yaşam?
Bunlara o ülkelerde hangi tepkiler verilirdi acaba?
4+4+4 diye formülleştirilen "eğitim sisteminin allak
bullak edilişi"nin belirsizliği karşısında 60 aylık çocukları için rapor alan
velilere “geri zekalı” deseydi bir
ülkenin başbakanı?
Bu
söz edildiği yerde kalır mıydı?
*****
İçinde
yaşadığınız dünyada her türlü iğrençlik, adaletsizlik, zulüm, işkence, işgal,
terör, savaş, bireysel hırslar, gurur ve mücadeleler, entrikalar, birbirinin
kuyusunu kazıp sinsi planlarla elde edilen makamlar, oyunlar, yalanlar, ikiyüzlülükler,
ahlaki çöküşler, hiçlikler olmakta ve yaşanmaktadır. Yaşadığımız her gün ve her
an yeni bir olayla, aklımıza gelmeyen manipülasyonlarla, gündem saptırmalarla, farklı
bir sorunla karşılaşmaktayız. Gazetelerdeki sütunlar, manşetler; TV ekranındaki
haberler, görüntüler...
Çocuklarımızdan
başlayarak toplumun tüm katmanlarına yönelen bu
duyarsızlaştırma politikaları karşısında ne kadar düşünüyoruz, kafa
yoruyoruz, neler yapıyoruz? Bir yapıyor muyuz? Yapmamız gerektiğinin
farkında mıyız? Farkındaysak, neden hareket etmiyoruz?
*****
Psikiyatride
korkuların (fobiler) tedavisinde “sistematik
duyarsızlaştırma” olarak adlandırılan bir yöntem kullanılmaktadır.
Sistematik duyarsızlaştırmada amaç, korkulan ya da kaygı duyulan nesne ile
kişiyi kademeli olarak karşı karşıya getirmek ve korkulan nesneyi
sıradanlaştırarak kişiyi duyarsızlaştırmaktır. Bu durum genelleştirildiğinde
kişinin bazı konularda duyarsızlaşması isteniyorsa, kişi sık sık
duyarsızlaştırılmak istenen nesne ile karşı karşıya getirilir ve böylelikle
kişinin o nesneye duyarsızlaşması sağlanır.
Aynı yöntemi,
yönetenler de halkı duyarsızlaştırmak
amacı ile kullanmaktadır. “Kurtlar Vadisi", "Sıcağı Sıcağına” türü programlarla, dizilerle başlayan ve halkı
kanla ve gözyaşıyla karşı karşıya getirip, ölümü bile sıradanlaştırarak toplumun
duygusuzlaşması hedeflenmekte ve bunda başarılı da olunmaktadır. Olunmuştur. Artık yanı başımızda
bir insan ölse bile hiçbir şey duyumsamıyoruz. Duygusuz bir toplum olduk. İnsan gibi ağlayamıyoruz, doyasıya sevinemiyoruz, içtenlikle hüzünlenemiyoruz...
İnsanı insan
yapan en temel özelliklerinden biri tepkidir. Ancak fiziğin en
temel
yasalarından biri olan 'etki-tepki' yasasının toplumbilimlerde çok
geçerli
olmadığı anlaşılıyor. Toplum üzerindeki onca etkiye karşın, beklenen
tepkiler
ortaya çıkamıyor. Bunun nedenlerini ortaya koymada sosyal bilimcilere
büyük
görevler düşüyor aslında. Soframızdaki ekmek her geçen gün küçülüyor,
develüasyonlarla servetimiz bir gecede yarıya düşüyor, özelleştirmelerle
milyonlarca emekçi işsiz bırakılıyor, yüzlerce insan cezaevlerinde ölüme
terk
ediliyor, kentsel dönüşüm diye evler yıkılıyor, öğretmenlerin atamaları
yapılmıyor, hastalar parasızlıktan hastaneye bile ulaşamıyor, ulaşanlar
parası kadar sağlık hizmeti alabiliyor, yapılan deprem evlerinin
kaloriferi yanmıyor, kamunun yaptığı evleri sular basıyor... Bütün
bunlara karşı toplumda herhangi bir refleks, bir tepki yok…
Başkaldırıdan vazgeçtim, masum bir tepkiden söz ediyorum...
Bağımsızlık
Savaşı ile övünen bir toplumun, gelecek senaryoları yurt dışında
yazılıyor; yönetenler AB diye kendisini paralıyor... 1968 yılında
yaygınlaşan toplumsal hareketler de öne çıkan "Yankee go home"
sloganı, şimdilerde "Yaşasın Amerika"ya dönüşmüş durumda.
"Türk'ün gücü"nden bahsedenler, çıkaracağı yasaları bile ABD'ye sorar
oldu. Topraklarımıza patriotlar yerleştiriliyor, 1200 NATO askeri
Türkiye'ye geliyor... Tık yok... Tepki gösterenlerin de sesi
duyulmuyor... Duyarsızlaştık, duyarsızlaştırıldık.
"Alışırsınız, her şeye alışırsınız,'' diyenler, haklı çıktılar… Alıştık!
Ölümler
yaşanıyor, ancak duygular aynı yoğunlukta yaşanamıyor. Şizofrenik bir süreci hep
birlikte yaşıyoruz. Başkaları tarafından yönetiliyor, başkaları tarafından
yönlendiriliyoruz. Kişisel olarak yaşanan şizofreni tedavi edilirken, toplumsal
olarak yaşanan şizofreniden kurtulamıyoruz.
Duyarsızlaşma
birdenbire olmadı kuşkusuz. Yaşamımızda kan ve gözyaşı eksik olmadı. Bir iç
savaştan başka bir iç savaşa geçtik, arada yaşadığımız darbeleri saymazsak. Her
gün onlarcasının ölümüne tanık olduk. O kadar çok ölüm gördük ki, kanıksamaya
başladık. Bir süre sonra ölenler bizim için hiçbir şey ifade etmez oldu. Adeta 'ölü sayar' bir toplum olduk. Bir
çatışma haberini izlerken, bizi ölenler değil, sayılar ilgilendiriyor artık.
Ölenlerin yaşamı, sevdikleri ve geride bıraktıkları karşısında hiçbir şey
duyumsamıyoruz.
*****
Duyarsızlaştırma, uyuşturmadır. Duyguların köreltilmesidir.
Hangi
kanallarla gerçekleştiriliyor bu?
Bir toplumun
algılarını, geleneklerini ve duyarlılıklarını değiştirmenin başında eğitim gelmektedir, ama en önemli araçlarından biri
medyadır. Ne yazık ki, Türkiye’deki medya grupları, yaptıkları yayınlar ile
teröre karşı toplumsal duyarlılığı azaltmakta, yaşanılan kayıpları
önemsizleştirmekte ve sonuçta toplumu tepkisiz duruma getirerek, olağan dışı
gelişen çatışmaların ve ölümlerin doğal algılanmasına zemin hazırlamaktadırlar.
Günümüz
medyasında, genelde, yayınların halkı belli çevrelerin istekleri doğrultusunda
yönlendirmeye, algılatmaya yönelik olduğu görülmektedir. Programlar ağırlıklı olarak
tek yanlı, uyuşturucu, belli bir görüşün, bir çıkar grubuna yandaşlığın
yanındadır. Bazı çevreler bu tür yayınlardan dünyada maddi çıkar, sosyal statü,
güç sağlıyor, ama halka yararı ne oluyor?
Belirtmek ve vurgulamak gerekir ki, medya, bu
duyarsızlaştırmanın en büyük neferidir. Şiddet içerikli filmler ya da her
türden bilgisayar oyunlarıyla haşır neşir oldurulma sonucunda adam öldürmeyi
oyun gibi algılamak, koridorlarda karşına çıkan adamı vurmak için silah
aranmak; “ilk hedefiniz para kazanmak,”
diye koşullandırılma sonucu insanların duyguları olabileceğini unutmak… Lütfen
yeni yıl iletilerine bakın, önemli bir çoğunluğu, “bol kazanç, para” içeren dilekler değil miydi?.. Örnekler çoğaltılabilir...
Sonunda ne mi oluyor?
Duyarsızlaştırma, toplumlarda bilinçli olarak
yapılan, sonucu ağır olan bir eylemdir.
*****
Duyarsızlaştırma konusunda bir diğer ve güncel
düzenek mi? Duyarsızlaştırma, dışlayarak
toplumu yönlendirmek, istenen kalıba dökmektir.
Gözaltına alma, uzun süreli
tutuklama, orantısız şiddete başvurmayla korku salınarak halka, “bakın
hizaya girmezseniz, başınıza böyle kötü şeyler gelir,” imajı veriliyor.
Kolluk güçleri, hatta yargı bu amaçla kullanılıyor.
Göz
korkutmaya karşı toplumu uyarmaya çalışanlar bir şekilde dışlanıyor. İstifaya
zorlama, atanmama, geri planlara itelenme, hatta vergi sopası araç olarak
kullanılıyor. Düzmece demokratlar, dönekler, sözde insan
haklarından yana olanlar da medyada figür olarak kullanılıyor.
*****
Bilinçli duyarsızlaştırmanın somut bir örneği, 1980 sonrası
gençliği’dir. Bu dönemden sonra doğan çocukların çoğunun kendilerinden başka kimseyi
düşünmemesi teşvik ediliyor. Bunu da devletin kendisi yapıyor. Çünkü
düşünebilen, topluma, dünyaya, ailesine, çevresine karşı sorumluluk hisseden,
kendi fikirleri olan birini yönetmek zordur…
En üzücü olaylara bile rahatlıkla yüz çevirebilen,
acıdan kıvranan birinin yanından göz ucuyla bile bakmadan geçebilen bir nesil,
hiç bir olay karşısında harekete geçmeyen, tepkisiz, gruplaşmadan anlamayan bir
kuşak, din, inanç ve devlet çatır çatır istismar edilirken karar veremeyen,
bütün bu düzeneği göremeyen körleşmiş bir kuşak...
İşin kötüsü birçok aile, bilinçli duyarsızlaştırmayı
desteklemektedir… Aileler geçmişte yaşadıkları travmalar yüzünden hala
üstlerinden atamadıkları bir korku yaşıyorlar. Eğer çocukları okuyan, düşünen
bireyler olursa, geçmişte yaşanan bazı siyasi çatışmaların yeniden
olabileceğini ve çocuklarının bu olayların bir parçası olacağını düşünüyorlar
ve anne babalar çocuğunu korumanın yolunun bu olduğunu sanıyor.
Oysa
bu kuşak, toplumsal anlamda gerçekten sorunlu bir kuşaktır… 4+4+4
projesi ile, bu kuşağın ardılları da aynı sürece sokulmak istenmektedir…
Bugün yaşları
yavaş yavaş 30’lara yaklaşan 1980 kuşağının üyeleri başka değerlerin
ikliminde büyüdükleri için ve tek hedefin "nasıl olursa olsun, ama
zengin
olsun" düşüncesinin parlatıldığı koşullarda yetiştikleri için, toplumsal
sorun algılarında sıkıntılar vardır. Herhangi bir dünya sorunu ile
ilgisi olmayan, ülkesini
umursamayla, sevmeyle ırkçılık arasındaki farkı bilmeyen, ailesini, aynı
apartmanda oturduğu komşularını bile doğru dürüst tanımayan bu kuşak,
gittikçe
yalnızlaşmaya ve kendini yenilmiş, başarısızlığa uğramış duyumsamaya
başlıyor.
Çünkü ne sosyal yaşamda ne iş yaşamında kendilerini tatmin edebilecek
yeterli
donanımları var…
Okul yaşamlarında dersi asmanın bir büyümüşlük
göstergesi olduğunu düşündükleri için okulda gerçek anlamda "eğitim" almıyorlar.
Sosyal olarak paylaşımda, soayalleşmede sorunlar yaşıyorlar ve çoğu da asosyal tip olup çıkıyor. Çünkü kitap
okumuyor, gazete okumuyor, hiçbir şeyle ilgisi yok... Bilgileri ise farklı... Yani
aynı sözcükleri kullanarak her gün aynı kişilerle aynı sohbetleri ediyor. Bir süre
sonra dayanılmaz bir can sıkıntısı ile başarısızlık hissi bir araya geliyor ve
depresyon belirtileri başlıyor. Suçlu
onlar mı? Onların yetişmesi iklimini yaratanlar mı? Ya da bu iklimi
yaratanlar bilinçli olarak bunu yaptığına göre suçlanması gereken kim?
*****
Ülkemizde, her
türden ölüm karşısında duygularını yitirmiş bir toplum noktasına sürüklenildi…
İlgimiz, vicdan noktasından çok, merak noktasında odaklandı… Tüm çatışma ve
ölüm olayları, aile için şiddet, kadına karşı uygulanan istismarlar, medya
tarafından toplumun anlık tüketimine sunuldukça, toplumsal duyarsızlaşma,
alışma, önemsizleştirme ve sonuçta tepkisizleştirme bir toplumsal gerçek durumuna
gelmektedir. Hatta öyle ki, yeni çatışma ve operasyon haberleri, gazete
sütunlarında “şok haber” veya “flaş haber” olarak geçilmekte, toplumu her tür
duygusallıktan uzaklaştırmaktadırlar. Böylece gazetelerdeki magazinsel olaylar
ile ülke için yaşamsal önem taşıyan olaylar aynı kefeye konmaktadır.
*****
Ne mi
yapmalı?
Duyarsızlaşma
son 30 yılın en sistematik politikalarından birisidir… Biçim değiştirerek de
sürdürülmektedir. Bu politikalar karşısında, sağlam, kararlı, bilinçli
adımlarla hareket etme zorunluluğu vardır. Toplumda yerleşik kılınan anti
duyarlılığı aşacak yaklaşımlar geliştirmek gerekmektedir. Bunun akşamdan sabaha olamayacağı da bir gerçekliktir....
"İnsanlar, normalde
dehşete düşmeleri gereken görüntüler karşısında tepki vermez duruma gelmişler,
getirilmişlerse,” durup derin derin düşünmek gerekmektedir.
*****
2013
yılı, üzerimizdeki ölü toprağından silkinmenin, vicdanlarımızdaki uyuşukluktan
sıyrılmanın, eylemsizliğimizin ve tepkisizliğimizin son bulmasının başlangıcı
olsun…
Yayın
Tarihi: Ocak 2013
KAYNAKÇA
AKGÜÇ, Öztin, Toplumu Duyarsızlaştırma, Cumhuriyet Gazetesi,
11.01.2013
BİLEN, İdris, Toplumsal Çöküşün Alarmı: DUYARSIZLAŞMA, http://www.gencgelisim.com/v2/kategoriler/29-kisisel-gelisim/720-toplumsal-cokusun-alarmi-duyarsizlasma.html
ÇEVİK ERSAYDI, B. Senem, Terör ve Toplumsal Duyarsızlaştırma, http://www.21yyte.org/tr/yazi6485-Teror_ve_Toplumsal_Duyarsizlastirma.html
http://www.eksisozluk.com/show.asp?t=sistematik+duyars%C4%B1zla%C5%9Ft%C4%B1rma
http://www.itusozluk.com/goster.php/sistematik+duyars%FDzla%FEt%FDrma+tekni%F0i
SÜTLAŞ, Mustafa, "sistematik
duyarsızlaştırma"ya hizmet etmeyelim, http://www.bianet.org/bianet/toplum/140962-sistematik-duyarsizlastirmaya-hizmet-etmeyelim
http://www.toplumdusmani.net/v2/diger/3917-desensitization-duyarsizlastirma.html
TORUN, Fuat, Sistematik
Duyarsızlaştırma, http://www.ttb.org.tr/TD/TD80/6.html